İlk ve Son Sigara, Nevruz YILDIZ

İlk ve Son Sigara
http://sanatalemi.net/Default.aspx?durum=haber_oku&id=349
Sanat Alemi, 05.05.2009, Nevruz YILDIZ

Aslında bazı kötü alışkanlıklar hepimizin ailesi tarafından bize yasaklanmıştır.

Onların  uyguladığı zorba tutum,   çocuklar üzerinde aşırı bir merak uyandırır, bazen   sonu gelmeyen acı dolu  maceralara  sürükleyebilir, hatta bazen  yaralanma ve ölümlerle sonuçlanabilir. Canlarını yakma pahasına  o şeyi dener, kendilerini, yasaklanan şeyin karşı konulmaz çekiciliğine kaptırırlar. Bu yasaklar, çocukların isteğini kamçılar.  Henüz çocuk denilecek çağda canlanan  karşı konulmaz duygular, onları bir sel gibi oradan oraya sürükler, aşındırır, yaralar, ruhlarında derin izler bırakır. Yıllar  bu acıları küllendirse de daima bu küllerin arasında kalan bazı kalıntılar yanar, durur.
Benim belleğime iz bırakan bir olay, bu gün bile, hala canlılığını koruyor.   Bu, çocukluğumda yaşadığım belki de en kötü olaylardan biriydi.
Olayın geçtiği zaman, henüz on yaşlarında bir çocuktum.  Bir gün, çok şiddetli bir soğuk algınlığına yakalanarak  okula gidemedim. Benim okula gelmediğimi gören arkadaşlarım, merak etmişler, okuldan çıktıktan sonra beni ziyarete gelmişlerdi. Beni ateşler içinde yatarken görünce çok şaşırdılar.  Bir ara arkadaşlarımdan birisinin gözüne  büfenin içindeki sigara  paketi ilişmiş olacak ki:
- Bir sigara alabilir miyim? Diye sordu. Arkadaşımın  daha önce  içtiğini hiç görmediğim için  ne yapacağımı  şaşırmış bir vaziyette:
- Şeyy! Sigara mı? Diye kekeledim.  Onu babam eve gelen misafirlere ikram eder. Arkadaşım gülerek:
- Bizde misafir değil miyiz? Diye sordu.
- Büyük misafirlere demek istedim.
- Olsun bizde bir gün büyüyeceğiz.
- Ya babam duyarsa!
- Duymaz! Bir başka arkadaşım:
- Cimrileşme de hadi ver birer tane, dedi. Babam çok sert bir adamdı, yaptığımız hataları  çok ciddiye alır, asla  affetmezdi:
- Eğer babam öğrenirse çok kızar, dedim.
- Nereden bilecek paketin içindekini mi sayacak... Benim alabilirsiniz dememe fırsat kalmadan büfenin içinden aldıkları sigarayı tüttürmüşlerdi bile. Hepside  benim şaşkın bakışlarım arasında koltuklarına kurulmuş, ayak ayak üstüne atmış, sanki kırk yıllık sigara tiryakisiymiş gibi, keyiflene keyiflene dumanı içlerine çekiyor, sonra havaya doğru üflüyorlardı. Hayretten hayrete düşmüş, bu anormal durum karşısında gözlerim fal taşı gibi açılmıştı... Oda  sigara dumanıyla dolmuştu. Neredeyse küçük dilimi yutacaktım.  Allah'tan  o anda annem evde yoktu. Yoksa hepimiz için hiç de iyi olmazdı. Benim içmediğimi gören arkadaşım paketten çıkardığı bir sigarayı bana uzatarak:
- Lütfen! Bir tane de sen al, dedi. Ben elimin tersiyle ittim:
- Yok olmaz! Babam kızar.
- Sende taktın babana.
- Sen de onu tanısaydın böyle konuşmazdın.
- Böyle de hiç olmuyor ama. Ben hala şaşkınlığımı üzerimden atamamıştım. Doğrusu   arkadaşlarımın böyle bir alışkanlıklarının olduğunu göremeyecek  kadar körmüşüm meğer diye düşünüyordum. Arkadaşlarımın ısrarlarına rağmen içmemeye kararlıydım.
- Ama ben hiç sigara  içmedim.
- Fena mı? Böylece başlarsın işte.
Babamın özellikle sigara konusunda çok hassas olduğunu bildiğim için.
-Yok! Yok! Dedim.
Her kes bir şey söylüyordu.
- Almam da ne demek!
- Oyun bozanlık etme!
- Ölümü öp içmezsen!
- Darılırım vallahi!
- Kimseye söylemeyiz!
- Hele bir başla, arkası gelir.
Ben olmaz dedikçe onlar ısrar ediyordu. Aslında onları kırmak istemiyordum. Nede olsa arkadaşlarımdı. Fakat babamdan da çok korkuyordum. Sonunda beni ikna ettiler, yaktıkları bir sigarayı, getirip elime tutuşturdular. Sigaradan bir duman çektim.  Çekmemle dumanı dışarı savurmam bir oldu. Ne berbat şeydi yarabbi ....Tadı da kokusu gibi iğrenç... Beni Kötü  kötü öksürttü. İşte tam o sıra...  Bir de ne göreyim,  kardeşim, hayret dolu gözlerle kapıda bana bakmıyor mu? Göz göze geldik. Rengim attı... Yandım ki, ne yandım.  Korkudan sigarayı saklama fırsatı bile  bulamadım.  Bütün sinirlerim alt üst olmuştu. Beni müthiş bir ter bastı, babamın huyunu biliyordum, asla merhamet göstermez en ağır ceza ile cezalandırırdı. Yalvarır gibi kardeşimin gözlerine baktım, dilim tutulmuştu, konuşamıyordum. Acı dolu gözlerine bakıp ne olur söyleme kelimesini dillendiremediğim için gözlerimle yalvarıyor, oradan kalbine inerek merhamet dilenmek istiyordum.  Fakat o hiç oralı değildi. Tabii bu arada  arkadaşlarım da boş durmadı:
- Sakın ha!...Babana söyleme. Diye kardeşimi sıkı sıkı tembihlediler.
Kardeşim tamam der gibi, başını sallayarak odadan çıktı. Arkadaşlarım gittikten sonra,  soğuk uyarımlı  düşünceler gelip beynime saplandı. İçime giren bir kurt beni ezip kemirmeye başladı. Ya kardeşim babama söylerse... Korkunç bir sıkıntı kapladı içimi, boğulacak gibi oluyordum.  Onun yüzüne bir daha asla bakamam diye düşünüyor, soğuk  terler döküyordum, elim ayağım titriyor, yerimde duramıyor acı içinde kıvranıyordum. Bu arada ateşimin gittikçe yükseldiğini hissediyordum. Ani bir hareketle yerimden kalktım, kardeşimin bulunduğu odaya gidecek ona yalvaracaktım.  Kardeşim salonda televizyon seyrediyordu. İki elimle omuzlarından tutarak yalvardım:
- Ne olur gördüklerini babama söyleme.
- Niye!
- Kızar!
- Madem kızacağını biliyordun niye içtin. Diye bağıran ses, ıslak  elle atılmış bir tokat gibi  suratımda patladı. Yüzüm kıpkırmızı oldu. Sanki tepemden kaynar sular döküldü. Önüme baktım. Laflar geldi boğazımda düğümlendi. Konuşamadım. Kesin söyleyeceği belliydi.  Onun vazgeçirmek için:
- Bak söylemezsen sana harçlığımı veririm, dedim.
-Olmaz! dedi.
Ne aksi çocuk yarabbi... Kendimi toparlamaya çalışarak en tatlı ses tonumu takındım:
    - Topumu veriyim.
    - Olmaz, diye bağırdı. Şeytan tut şunun saçından ... Kendimi zor tutuyordum.
    - Bisikletime bindiririm. Sustu. Meseleyi hemen anladım.
    - Ne istiyorsun peki!
    - Bisikletini!
    - Bisikletimi mi?
    - Evet!.
    - Olmaz!
    - Sen bilirsin! Sigarayı içerken düşünseydin, dedi. Ezici bakışları ve kınayan sözleri ile sanki beni yerin dibine soktu. Hızla kapıyı çarparak  dışarı çıktı. Masanın yanında duran koltuğa yığıldım. Aklıma annemin anlattığı yarı unutulmuş hikâyeler geldi. Eskiden  sigara içen çocukların  sırtında sopalar kırılırmış,  hatta okuldan  uzaklaştırılanlar, atılanlar bile olurmuş.  Bunları düşününce  ölmek istedim. Hıçkırarak kendimi yatağa attım. Keşke zehir içseydim de şu sigarayı içmeseydim. Akşam babam  gelmeden ne olur canımı al yarabbi diye yalvardım. İçimi kemiren bu pişmanlık duygusu beynimde derin yaralar açarak kanatıyor, beni acı içinde kıvrandırıyordu. Akşama kadar  bizim için çalışan babamın yüzüne nasıl bakarım,   akşama kadar mutfaktan çıkmayan anneme ne cevap verecektim. Ya öğretmenimin kulağına giderse. İşte o zaman mahvoldum. Hele de onun gözünden düşmek ölmekten beter bir şeydi benim için. Beni  her görüşünde: “Senden bunu ummazdım,” diyen sesini duyar gibi oluyordum. Derinden etkileyen demir  bakışlarını üzerime dikecek, ok gibi delip geçecek ve geçtiği yerlere zehrini  bırakacaktı. Şimdiden bu  acıyı yüreğimde duyuyordum. Artık kimselerin yüzüne bakamam. Sokaktan geçerken başım dik yürümem. Bir daha sigara içmek mi tövbeler tövbesi. Göğsüm sıkışıyor, nefesim daralıyordu. Bir türlü söküp atamadığım bu duygu yüzünden ölmek   istiyordum. Bu azap dakika dakika içimde çiğ gibi  büyüyordu. Ben artık babasının sözlerini dinlemeyen hain bir çocuktum. Her türlü cezayı hak ediyordum. Yıllardır bize bakan her şeyimizi tedarik eden babama bu hainliği nasıl yapmıştım. Yüzümü yastığa gömdüm ve hıçkıra hıçkıra ağladım. Sigara içtiğimi yüzümden anlayacaklar diye ödüm kopuyordu. Kapana kısılmış bir tavşan gibi kalbim küt küt atıyor,  kan ter içinde  titriyordum. Hasta olduğumdan mı nedir? Kendimi çok kötü hissediyordum. Ani bir karala dışarı çıktım. En çok sevdiğim bisikletimden vazgeçtim. Kardeşimi bulup: ” Tamam bisiklet senin olsun,”diyecektim. Ama çoktan gözden kaybolmuştu. Bu arada eve dönen babama rastladım. Onu görünce hemen yanına gittim. Babama :
     - Kardeşime bakıyordum.
     - Gelmedi mi? Yaramaz?
     - Az önce çıktı.
     - Tamam! Gelir şimdi. Elimden tutarak beni eve götürdü. Böylece son ümidimde kayboldu.
Babam elinde gazetesi her zaman ki koltuğuna oturdu. Bu arada  yemek vakti de  gelmişti.  Ben anneme yardım etmek için mutfağa gittim. Masaya tabakları yerleştiriyordum.  Aniden  kapı açıldı. Kardeşim salonda gazete okuyan babama yaklaştı:
-Baba!
- Evet!
Bir gözüyle de bana bakıyor, söyleyeyim mi   der gibi bana bir takım işaretler yapıyordu. Bense ne söyleyeceğini anlamış, soğuk terler döküyorum.
Babam kızdı:
- Gene ne var!
- Hiç!
Bana döndü, söylerim bak, der gibi  aynı işaretleri yapıyordu. Babam:
- Ablan  mı dövdü?
- Hayır!
- Neyse söyle  bakalım!
 - Şey baba!
 - Evet!
- Bugün ne oldu biliyor musun?
- Ne oldu!
-  Ablam var ya!
-  Eee...Ne olmuş ablana!
- Ablam bugün şey ...
Ben bir adım atacak oldum. Babam şüphelenmişti:
- Bırak çocuğu! Dedi sertçe. Gel bakalım oğlum.
Kardeşimi  kucağına aldı. Dizlerinin üzerine oturttu. Kardeşim babamın kucağında  sahibine yaranmak isteyen kedilerin sürünüşüne  bezer hareketler yapıyor, kendini beğendirmek için  anlaşılmaz davranışlar sergiliyordu. Babam onun ağzından bir şey alacağını hissetmiş, saçlarını okşuyordu. Sesini yumuşatarak:
- Ne yaptı ablan! Dedi. Annem anlamıştı, onun bir şey diyeceğini hemen atıldı.
- Bugün ablası çok ateşlendi. Okula göndermedim. Onu söyleyecekti herhalde. Hadi oğlum sen mutfaktan kaşıkları getir.  Annem  onu mutfağa göndermek istedi. Fakat babam engel oldu:
- Bırak çocuğu!  Babam bir şeyler olduğunu anlamış kardeşimin  ağzından lafı almaya çalışıyordu:
- Yine ne yumurtlayacaksın bakalım...
Allah'ım ölüp ölüp diriliyordum. Bütün vücudum su içinde kalmıştı. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum. O  muzip muzip gülüyordu:
    - Şey içti!
    - Ne içti!
    - Sigara!
Babamın yüzü birden değişti. Kıpkırmızı oldu. Ölümlerden ölü beğenmeliydim. Artık işim bitti diye düşündüm. Babam ya toz eder ya duman. Bana şiddetle döndü.
- Bu ne demek? Ben:
- İçmedim, diye kekeledim.
- Sus konuşma! O hemen atıldı.
- İnanmazsan sigara kutusuna bak!.
Babam hemen büfe içindeki  yarısı boşalmış kutuya baktı. Çıldırmış gibiydi. En sert tavrını takınarak:
- Yalan  söylemeye utanmıyor musun? Diye bağırdı.
- Babacığım vallahi içemedim.
-  Doğru söyle... Dövmeyeceğim, dedi.
-  Vallahi içmedim!
      -  Seni pis yalancı!
Ben yine  aynı şeyleri söyleyince çok şiddetli bir tokat ensemde patladı. Tokatla birlikte kafam pencere kenarındaki duvara çarptı. İkinci bir tokada annem yetişti:
- Bey! Yapma o daha çocuk... ne yaptığını bilmiyor, diye söylendi. Babam ona  döndü:
     - Sen karışma, diye bağırdı.
     - Ya başı cama gelseydi...Ne olurdu acaba, diye söyleniyordu. Babam  hiç seslenmedi. Öfkesi hala geçmemişti. Ben ağlıyordum. Fakat benim ağzımdan burnumdan kan akıyordu, dudağım  patlamış, dişim kırılmıştı. Babam yanıma  yaklaştı.
- Seni neden dövdüm biliyor musun? Hem ağlıyor hem de cevap veriyordum :
- Sigara içtiğimi için.
- Hem sigara içtiğin için hem de  yalan söylediğini  için...  Hadi şimdi doğru  karanlık  odaya. Bu sana ders olsun. Kolumdan tuttuğu gibi karanlık  odaya  attı. Burası penceresi  gün ışığı görmeyen  bir yerdi. Çıkmak  için elimi kapının koluna uzattım. Fakat kapı üstüme kilitlenmişti.
- Babacığım ne olur beni buradan çıkar, diye yalvarıyordum. Fakat sesimi hiç kimse duymuyordu. Ağlamaktan yorulmuş, bir ölüden farksız  yerde yatıyordum. Sanki bütün kemiklerim kırılmıştı. Her tarafım ağrıyordu. Gece annem gelip beni oradan çıkardığında kardeşim  kapının önünde” Söyleyeyim mi?” diye hindi gibi kabaran çocuk gitmiş, yerine omuzları çökmüş, üzgün, rengi sararıp solmuş,  ağlamaktan gözleri şişmiş  duruyordu. Annem ona:
-  Yaptığını beğendin  mi?  Sordu. O boynunu bükmüş:
- Ablacığım ne olur beni affet. Böyle olacağını bilmiyordum, dedi. Annem kızgın kızgın ona baktı:
- Ama şimdi öğrendin. Umarım buda sana  ders olur. Bundan sonra her gördüğün şeyi babana iletmezsin, dedi.
  Evet, ona içerlemiştim...İncindim...Kırıldım. Yaptığı kötüydü, canımı acıttı, hayatımı etkiledi. Ama  onu gerçekten üzgün görünce affettim. O günden sonra oda her gördüğü şeyin söylenilmeyeceğini öğrenmişti. Bu deneyim, kardeşimle bana acı çektirse de kazandığımız dersler oldu.
Benim yaptığım küçük şey, öyle çok büyütülmüştü ki,  ben suçsuzluğumu anlatmaya çalışırken yalan söylemekle suçlanarak  babam tarafından cezalandırılmıştım. O gün den sonra  ne bir sigarayı ağzıma koydum  ne yalan söylemeye cesaret ettim  nede o olayı  unutabildim.
Sevgi ile yaklaşmak ve yumuşak davranmak, tatlı dil ve güler yüz göstermek, ince bir üslup kullanmak, iyi bir model olmakla neyi kaybederlerdi acaba öfkeli babamlar?
Öfkeden çıldırmış olan babamın gözü hiçbir şey görmüyordu. Başıma gelecek herhangi bir felaketi hiç hesaba katmadan tokadı suratıma indirmişti. Ben büyük bir felaketten Allah'ın yardımla kurtulmuştum... Ya kurtulamayanlar... Öfkesine hakim olamayan babalar belki de  şimdi toprağın altında çürüyorlar... Ne olurdu sanki bize olan sevgilerini canımızı yakarak göstermeselerdi. Belki de bu tokat  şimdi içimde bıçak yarası gibi sızlamayacaktı. Çocuğu eğitmenin yolu dayak mı olmalı?